Baba ben geldim…
Üstüm başım perişan.
Sinmiş üstüme uzak diyarların tozu,
Hüzün çökmüş zamana, toprak üryan.
Seni özledim.
Baba ben geldim…
Duruyor mu kapıdaki zümrüt çamlar
Ve o âlâ çimen?
Baba,
Uzaklara gittin, gelirim diye;
Karnemi sakladım, veririm diye.
Hiç aklına gelmedi mi, ölürüm diye?
Ölümünü anladım baba bu erken gitmeler niye?
Baba ben geldim…
Yazları bağ-ı cihan gibiydi buralar,
Eserdi şen akşamlarda ılık yel
Ne ara döküldü güller, kurudu çimen,
Ne ara buralar oldu çöl?
Oysa bir hayat bahşederdi insana
Sesin, bakışların, merhametin
Ve bu muhteşem ev.
Çayır sularında öterdi ördek, ve kaz,
Her yandan gelirdi latif bir avaz.
Gelinlik kızda yoktu ol cilve, ol naz;
Hayranlık bırakırdı her yana
Bu ev ve sen.
Baba ne olur dön gel.
Çiftliğimizde beslenirdi sığır, koyun,
Tarifi yoktu bayramın ve toyun.
Kevser’in kaynağıydı sal çeşmesi;
O zaman, o mekân
Firdevs-i âlâdan güzeldi.
Bu ev ki âlicenap ve misafirperver,
Gamlı gelen meserretle gider.
Her garibe daima müşfik bir peder…
Ne oldu bana baba?
Her cânibe savurur yel beni.
Bir ara ver hasrete
Gel şimdi güldür şu kederli yüzü.
Mehmet Avşar